

Yetenek belki de yüceltilmiş öfkeden başka bir şey değildir: İnatçı nesneleri yok etmek amacıyla vaktiyle uç noktaya götürülmüş enerjileri sonradan sabırlı gözlemin yoğunlaşmasına dönüştürme ve böylece şeylerin gizini ortaya çıkarana kadar uğraşma kapasitesi - oyuncak bebeğin son "ınga" sesini duyana kadar onu kırıp döken bir çocuk gibi tıpkı. Pratik nesnelerle ilişkisini kesmiş ve düşüncelere dalmış bir adamın yüzüne bakıp da bir saldırganlığın -başka zaman eyleme dökülecek bir saldırganlık- izini görmemiş olabilir miyiz hiç? Yaratışın coşkusu içinde kendinden geçmiş sanatçı, "öfkeden gözü dönmüş gibi çalışmak" sözünde de ifade bulan bir hunharlığa hedef olduğunu hissetmiyor mudur? Üstelik kişinin kendini hem kısıtlılıktan hem kısıtlanmışlığın sonucu olan öfkeden kurtarması için tam da böyle bir öfkeye ihtiyacı yok mudur? Sanatın uzlaşmacılığı, sadece yıkıcılığından alınmış bir ödün olamaz mı?
...
Her sanat yapıtı işlenmemiş bir suçtur.
Minima Moralia, Theodor W. Adorno, Metis, 72.bölüm