26 Kasım 2008 Çarşamba

kafes


Ben, kafesteki bir hayvandır.


En çok sevdiği ona en çok dokunandır.


Dokunma, karşılıklıdır. Kafese girme riskini alabilenin, ancak içeridekine dokunmasına izin verilebilir. İçerideki de dışarıdakine "Senin kafesine girme sözünü tüm varlığımla veririm. Ama yine de daima bir risk vardır" der.


Kafes, içindekinin göbeğinden gelen bir bağla şekillenir. Kafes içeridekinden beslenir. İçerideki, kendi kendini dövme ihtiyacındaysa duvarlar serttir, o kendisini duvardan duvara vurur. Boğulmak istediği anda kafes küçülür, küçülür, ta ki içerideki nefes alamayıncaya kadar. Eğer ki hareket edebilmek istiyorsa, kafes genişler. Dışarıyı görebilmek istiyorsa saydamlaşır. Bir yere uzanabilmek istiyorsa esnekleşir. Hiçbir şey yapmak istemiyorsa, kafes öylece durur. Ne istediğini bilmiyorsa... şekilsizleşir.


Kafes hep vardır.


Bazı durumlarda gerçeklik kandırılabilir. Yönlendirilebilir, ona bir çelme takılabilir, veya ani bir karanlıktan faydalanılabilir. Bazen kafeste bir aralık açılabilir. -Bir erime. Bir mumun yanışı. Esriklik. Bir kurban etme. -İnsan kendisine ait bir parçadan feragat etmeyi kabul eder. Onu karşısındakine verir. Kibrin yanışı. Yakılışı.


Böylece birisi içerdekinin kafesine girebilir. Bu kendi kafesinden çıkması demektir. "Buluştuğumuz yer, burası"dır artık. Bu noktada bir hukuk oluşur, şimdi söz konusu olan iki kişilik bir kafestir.


Kafese giren, içeridekine yakındır. O içeridekine benzeyişini yanında taşımıştır. Farklılık benzerliğin içinde barındığı bir kaba dönüşür, bu kap sadece benzerliği taşıyabilmek için vardır.
İçeridekiler buluşunca yapacakları ilk şey şudur; birbirlerinin aklındaki yaraya dokunmak. Birisinin aklındaki yaraya dokunamayan, onun kalbine ulaşamaz. Çünkü kalp de, akıl kafesi içinde yaşayan bir hayvandır.


Birinin aklındaki yaraya dokunmak; "güven"dir.


Akıldaki yaraya dokunan aklı eritebilir ancak. Aklın erimesi, kalbin ısınması ve harekete geçmesidir. Kalpteki yara, kendi kendisini denizin yedi kat dibindeki bir istiridyenin içindeki inci tanesi gibi sessizce sunar. Yara, değerlidir, en değerlidir. Yara, ancak kendisine değer verene kendini açar.


Kendini sunan yara, okşanır. Bu, yaranın kapanacağı anlamına gelmez. Bir yara zorunlu olarak kapanmak için var değildir. Yara, yaradır. Yara belki de en derinde, bir sınama ölçütü olma işlevine sahiptir.


İki kişinin bulunduğu kafeste, bireysel bir ironiye yer yoktur. Yapaylığa da, yalana da, kendini kandırmaya da. Katıksız gerçekliktir varolan tek şey; çünkü sadece... Gerçek olan dokunandır.


Birisinin kalbindeki yaraya dokunmak "sevgi"dir.


Birisine dokunmak; 'kendi'ni onda öldürmektir.

Hiç yorum yok: